“Beyin yıkamanın etkileri anaokulunda zaten belirgindi. Bir keresinde okula Türk milliyetçisi şarkıcıların olduğu bir kaset getirmiştim. Başka bir zaman ise bize resim çizmek için büyük kağıt parçaları verildiğinde sınıf arkadaşlarım çiçekler ve arılar çizerken ben, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bayrağı çizdim.”
Almanya’da Türk bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Erol Ünal, Mürted: Radikallerden Sufilere Köktendincilerin ve Aşırı Sağcıların Dünyasına İlişkin Görüşlerim adlı biyografisinde gençlik yıllarını Türk milliyetçiliği ile iç içe geçirerek ve sonunda hareketi reddetme kararına yol aşan deneyimleri anlatıyor.
1960’ların sonlarında Türkiye’de kurulan Bozkurtlar (ya da Türkçe’de “idealist” anlamına gelen Ülkücü) hareketi, Türk imparatorluğunun kurulmasını arzulamaktadır. Taraftarlar genellikle bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nu oluşturan Yunanistan, Suriye ve Irak gibi bölgeleri “esir Türk toprakları” olarak adlandırır.
Ülkücüler; Kürtlere, Ermenilere, Rumlara, Hristiyanlara ve Yahudilere düşmandır. Komünizme şiddetle karşı çıkarlar ve siyasi olarak sol görüşlü siyasi olanlara karşı büyük bir şiddet geçmişleri vardır. 1970’lerde ve 1980’lerde Türkiye’de meydana gelmiş binlerce siyasi saikli cinayetten sorumluydular.
Erol Ünal’a göre, “’Türkiye’nin düşmanlarından hiçbir zaman isimleriyle söz edilmiyor ama mescitteki Ülkücüler kim olduklarını biliyorlardı: PKK’ya yakın Kürtler, Türkiye topraklarına göz diktiği iddia edilen Batılı güçler, sözde Yahudi iş dünyası seçkinleri, devleti yöneten Aleviler, solcular ve daha niceleri. [Ülkücüler] dışındaki herkes düşmandır demek daha kolay olur.
Ülkücüler, 1978 yılında Almanya’da Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu’nun (ADÜTDF) kurulmasıyla ortaya çıktı. ADÜTDF, Ülkü Ocakları ülkedeki komünist eğilimli solcu Alman-Türk Gruplarin politikacıların etkisini yumuşatmanın bir yolu olarak gören Almanya’daki iki merkez sağ Hıristiyan siyasi parti olan CSU ve CDU’dan destek aldı.
Bugün Almanya’da, çoğu üç çatı örgütün yan kuruluşu olan yüzlerce kuruluşa ait tahmini 20.000 aşırı Türk milliyetçisi Ülkücü var: Türk Federasyon, Avrupa Türk-İslam Kültür Dernekleri Birliği (ATIB) ve Avrupa Türk Kültür Dernekleri Birliği (ATB). Erol Ünal, gençliğinin çoğunu Almanya’da 7.000 Ülkücü ve 160 civarında camiyi oluşturan Türk Federasyon ile bağlantılı kuruluşlarda geçirdi.
Almanya’daki Ülkücü hareket, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisiyle (AKP) koalisyon halinde olan Türkiye’nin aşırı milliyetçi görüşlü Milliyetçi Hareket Partisiyle (MHP) ayrılmaz bir şekilde bağlantılı. 2020’nin sonlarında, Dağlık Karabağ’daki savaşı protesto eden Ermenilere yönelik Ülkücü saldırıların ve Lyon yakınlarındaki bir Ermeni Soykırımı anıtının tahrif edilmesinin ardından, Fransa İçişleri Bakanı Gerard Darmanin, “ayrımcılığı teşvik ettiği ve nefret ve şiddet içeren eylemlere karıştığı” gerekçesiyle Ülkücü organizasyonun Fransa’da yasaklanacağını duyurdu. Yasak, Türk hükümeti tarafından hızlı bir şekilde kınandı.
Aynı zamanda Almanya’daki muhalefet partilerinden politikacılar, Almanya’da Ülkücüler tarafından uygulanan şiddetin uzun bir geçmişine atıfta bulunarak Almanya’yı benzer bir yasak uygulamaya çağırdılar. Sol Parti meclis üyesi Sevim Dağdelen, Ülkücülerin Almanya’daki en büyük sağcı örgüt olduğunu söyleyerek Ülkücülerin küçük ve işaret parmaklarını havaya kaldırdığı yumruk şeklindeki el hareketini Hitler selamına benzetti. Mayıs 2021’de Avrupa Parlamentosu, AB üye devletlerini Ülkücüleri terör örgütü olarak listeye almaya çağırdı.
Almanya İçişleri Bakanı Peter Beuth, grupların 2012’den beri Alman hükümetinin gözetimi altında olduğunu söyledi. Ancak Ülkücü harekete bağlı dernekler, yan kuruluşlarına “Alman-Türkiye Federasyonu” ve “Türk Kültür Merkezi” gibi kulağa zararsız gelen isimler vererek Ülkücü harekete olan bağlılıklarının geçersiz olduğunu söylüyorlar.
Baden-Württemberg’deki Anayasayı Koruma Federal Dairesi’nden Herbert Müller, 2019 yılında Alman medya kuruluşu ZDF’ye verdiği demeçte, “İdari açıdan bakarsanız Ülkücüler aslında Almanya’da mevcut değil” dedi. “Almanya’nın her yerinde Türkiye’de sözde Milliyetçi Hareket Partisi’yle ilişkilendirilebilecek kuruluşlar ve yapılanmalar var.”
“İnfaz Listesi”
Almanya’da sürgünde yaşayan Türk gazeteci Erk Acarer, 7 Temmuz 2021 tarihinde Berlin’deki evinin bahçesinde saldırıya uğradı. Bir haftadan biraz daha uzun bir süre sonra, çoğu Avrupa’da sürgünde yaşayan gazetecilerden oluşan 55 Türk muhalifi içeren “infaz listesi”, birçok Avrupa ülkesindeki yetkililerin dikkatini çekti. Erk Acarer’in adı listedeydi.
Listedeki başka bir hedef ise Türkiye’deki haber dergisi olan Nokta’nın eski editörü ve gazeteci Cevheri Güven’di. Nokta, 2015’te Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türk askerlerinin bayraklı tabutlarının önünde gülümseyerek selfie çekerken çekilmiş fotoğrafının yer aldığı dergi kapağını yayınlandıktan sonra Güven tutuklandı. Yargılanmayı beklerken bir kaçakçının yardımıyla Türkiye’den Yunanistan’a kaçarak sığınma talebinde bulunduğu Almanya’ya gitti. Nokta, 2016 darbe girişiminin ardından Türk hükümeti tarafından kapatılan 150’den fazla gazete ve medya kuruluşundan biriydi. Sonunda Güven, gıyaben 22,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Güven, “Erk Acerer’e yapılan saldırıya Ülkücülerin karışmış olması muhtemel” dedi. “Son altı yıldır tehditler alıyorum ama bence bu [liste] şimdiye kadarki en ciddi tehditti.” Alman Federal Polisi, Güven’i defalarca evinde ziyaret etti. Ona, davasıyla ilgilenen iki memurun doğrudan irtibat numaralarını verdiler ve Türk halkının yoğun olarak bulunduğu yerlerden kaçınması konusunda onu uyardılar.
“Bence bu listenin arkasında MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı) ve Türkiye İçişleri Bakanlığı var” dedi Güven. “Ülkücüler, Erdoğan hükümetinin bir parçası. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Türkiye’de Ülkücü hareketin güçlendirilmesinde özellikle önemliydi. Ve [eski AKP milletvekili] Metin Külünk, Almanya’da Ülkücü hareketi güçlendirdi” dedi.
Metin Külünk, Almanya’daki Ülkücü yanlısı Türk milliyetçisi motorcu çetesi olan Osmanen Germania ile bağlantılı. Çete, sekiz üyesinin cinayete teşebbüs, uyuşturucu kaçakçılığı, adam kaçırma ve fuhuşa zorlama suçlamalarıyla yargılanmasının ardından 2018 yılında Alman hükümeti tarafından yasaklandı.
Güven, “AKP bu listeyi bizi, buradaki fanatiklere karşı hedef yapmak için yayınladı” dedi. “Türk hükümetine yakın gazeteciler, liste yayınlandıktan sonra tüm fotoğraflarımızı içeren bir video yayınladı. Almanya’nın harekete geçtiğine ve sıkı önlemler aldığına inanmak istiyorum ama bunun doğru olup olmadığını bilmiyorum. Ve bu günlerde Avrupa’da bir mülteci gazetecinin hayatının ne kadar değerli olduğunu bilmiyorum. Geçmişte yaşananlara, bu Ülkücülerin işlediği cinayetlere bakarsanız her şey mümkün.”
Bir Türk Milliyetçisinin Doğuşu
Erol Ünal’ın ailesi, 1980’lerde Türkiye’nin Karadeniz bölgesinden Almanya’ya göç etti. Ülkücü hareketin coşkun takipçilerinden olan Ünal, babasının Türkiye’nin aşırı milliyetçi MHP kurucusu Alparslan Türkeş ile fotoğraf çekme fırsatı bulduğunu ve bunu evlerini ziyaret eden tanıdıklarına gururla gösterdiğini yazdı.
Evde konuşulan dil Türkçe’ydi ve Erol Ünal’ın Almanca bilgisi o kadar azdı ki, anaokuluna başladığında öğretmenini zar zor anlayabiliyordu. Almanca dil becerilerinin zayıflığı nedeniyle çevresindekilere göre aşağılık hissettiğini hatırlamıştı.
“Evde neredeyse sadece Türkçe konuşuyordum. Okulda arkadaşlarımla Türkçe sohbet ederek vakit geçirdim ve sonuncu ama çok önemli olarak, hafta sonlarımı sadece Türkçe konuşan ve Türk milliyetçiliğini yayan bir örgütte geçirdim” diye yazdı. “Kesin olarak söyleyebileceğim bir şey var: İster Türkiye’de ister Almanya’da olsun, bu aşağılık duygusu Ülkücülerin ve Erdoğan yandaşlarının ideolojisinin temelini oluşturuyor.”
Ünal’ın çocukluğunun büyük bir kısmı, Almanya’daki Türk gençlerine beyin yıkama amaçlı dini törenlere ve etkinliklere katılarak geçti. Ünal, 7 yaşında Türk Federasyon’un işlettiği camilerden birinde Kur’an kurslarına katılmaya başladı. “Kur’an’dan pasajlar okumaya başladık ama bize herhangi bir çeviri öğretilmedi, bu yüzden ne okuduğumuz hakkında hiçbir fikrimiz yoktu.”
Ünal için ırkçı söylemler sıradanlaşırken Türk Federasyon’daki dini liderlerin bazı açıklamaları dikkat çekti. Vaaz sırasında bir imam, cemaate Rumların kötü olduğunu ve eski Konstantinopolis hayallerini gerçekleştirmek için Türkiye’de gayrimenkul satın almaya çalıştıklarını söyledi.
Ünal, “İmamın bunu herkesin önünde söylediğini duymak şaşırtıcıydı” diye anımsıyor. “Ama bu, Yunanlılara karşı ön yargımı artırdı. Türk milliyetçilerinin, birilerine ‘Rum tohumu’, ‘Ermeni tohumu’ gibi hakaretler söylemesi aklınıza yerleşiyor. Yunan olmak bir bakıma küfüre eşdeğer olarak görülüyor. Ve ne yazık ki bu duygu sadece Ülkücülerle sınırlı değil.”
Yunanlılarda olduğu gibi Ünal; Kürtlerin, siyasi komünistlerin ve Alevilerin Ülkücü harekette sürekli olarak şeytanlaştırıldığını söyledi. “Muhafazakar Sünni çevrede ‘Alevi gibi yaşıyorsun’, yani inançsız bir yaşam tarzına sahip olmak anlamına gelen bir deyimle ifade edildiği gibi, Aleviler kafir olarak görülüyor.”
Mürted adlı eserinde Ünal, Kahramanmaraş’ta çoğu Alevi olmak üzere en az 111 kişinin katledildiği 1978 Maraş katliamını özetliyor. Katliam, Türkiye’deki Ülkücüler tarafından kışkırtılmış ve işlenmişti. Ünal, Maraş katliamından ve Ülkücüler tarafından başlatılmış ardından gelen şiddet olaylarından gençliğine kadar haberdar olmadığını söylüyor. “Almanya’daki çoğu Türk, bu olaylar hakkında hiçbir şey bilmiyor ve Türkiye’deki Türkler bile bunlardan habersiz. Türk okullarında bu katliamlardan bahsedilmiyor. Türk tarihinin bu korkunç bölümü, tıpkı Ermeni Soykırımı gibi atlanıyor.”
Ermeni Soykırımı’nın meydana geldiğini inkar etmek Ünal ve Ülkücü hareketteki diğer kişiler için başkası tarafından verilmiş bir şeydi ancak merak, Ünal’ın olayları çevrimiçi olarak araştırmaya başlamasına neden oldu. “Başlangıçta çok ön yargılıydım. Türk milliyetçiliği kimliğim çocukluğumdan beri inşa edilmişti ve bunu yıkmak uzun zaman aldı. Ermeni Soykırımı’nı araştırdıkça daha önce bilmediğim kanıtlar görüyordum ve merakım giderek artıyordu. Kabul etmesi zor olsa da yaklaşık bir yıllık araştırmadan sonra bunun bir soykırım olduğunu kabul ettim.”
Ülkücü toplantılarında Kürt militanlara sıklıkla “çakal” deniyordu ve onlara özellikle hakaret ediliyordu. “PKK’yı çok küçümsüyorduk ve onlara yakın olan Kürtlerden nefret ediyorduk. Açıkça dindar olan ve Türk devletine bağlı olduklarını iddia eden Kürtleri severdik ama onları kendimize eşit görmezdik.” Ünal’ın ırkçı görüşlerden kurtulması yıllarını aldı.
“PKK’yı çok küçümsüyorduk ve onlara yakın olan Kürtlerden nefret ediyorduk. Açıkça dindar olan ve Türk devletine bağlı olduklarını iddia eden Kürtleri severdik ama onları kendimize eşit görmezdik. Bu ırkçı görüşleri bırakmam birkaç yılımı aldı.”
“Kürt, Alevi ve Dersim kimliğimden dolayı hayatım hep baskı altında geçti.”
“İnfaz listesindeki” gazeteci olmayan kişilerden biri de kariyeri boyunca Kürt hakları konusunda açık sözlü olmuş bir müzisyen Ferhat Tunç. Tunç, “1990’larda JİTEM’den (Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Grup Komutanlığı) ölüm tehditleri alan bir sanatçı oldum” dedi. “Muhalif sanatçı kimliğim nedeniyle defalarca gözaltına alındım ve tutuklandım. Türk hükümetinin Kürt sorununda çözüm olarak dayattığı savaş politikalarına hep karşı durdum. Kürt, Alevi ve Dersim kimliğimden dolayı hayatım hep baskı altında geçti.”
Tunç, 2014 ve 2015 yıllarında Suriye’nin Kobani kentinde DAİŞ’e karşı savaşan Kürt ağırlıklı YPG savaşçılarına destek amacıyla attığı tweetler nedeniyle 2018 yılında PKK propagandası yapmakla suçlandı. 2019 yılında Türkiye’den ayrılarak Almanya’ya yerleşti. “2,5 yıldır sürgündeyim. İktidarın baskıcı politikalarına sessiz kalmadığım, insani ve sanatçı değerlere aykırı davranmadığım için ülkemden uzaktayım.
“Bu infaz listelerinde adı geçenler, mevcut Türk hükümetinin baskıcı politikaları nedeniyle ülkeden ayrılmak zorunda kalan insanlardır.” diye devam etti Tunç. “Hükümetin politikası şudur: ‘Ya biat ettiririm ya da sustururum.’ Herhangi bir eleştiriye, bir şarkıya veya tweet’e bile tahammül edemeyen zihniyetteki bir iktidar. Bu yüzden bu listedeyim çünkü muhalif bir sanatçıyım. 57 yaşındayım ve Türkiye’deki 40 yıllık sanat hayatımı geride bırakmak zorunda kaldım.”
Cevheri Güven ve diğerleri gibi Tunç da AKP ve MHP ile Almanya’da faaliyet gösteren Ülkücüler arasında doğrudan bir bağlantı olduğuna inanıyor. “Bu listeleri hazırlayanların mevcut AKP-MHP iktidarıyla ilişkili olduğuna inanıyorum ben de,” dedi Tunç. “Bu, kamuoyunda da yaygın görüş. Şimdi iktidarın bir sorumluluğu var. ‘Bizimle bir ilgisi yok’ diyorlarsa bu potansiyel katilleri ortaya çıkarabilirler. Eğer potansiyel katilleri ortaya çıkaramıyorlarsa bu yaygın görüşün doğruluğu kanıtlanır.”
“Sanatçıları, gazetecileri, muhalifleri öldürülen ve bunda iktidarının doğrudan ya da dolaylı payı olan ülke, demokrasisini yitirmiştir. Ben, demokrasi istiyorum ve kimsenin düşüncesinden ötürü öldürülmesinin akla gelmediği bir ülke istiyorum. Hayatım boyunca ölmekten korktuğumu hiç hatırlamıyorum. Bugün de aynı duygular içindeyim. Ancak bir sanatçı olarak sorumluluğumun gereğini tamamlamış değilim. Daha söylenecek şarkılarımın olduğuna inanıyorum. Halkımın ve ailemin bana şimdi daha çok ihtiyaçları var. Katillerin işini kolaylaştırmak gibi bir hataya düşmek istemiyorum.”
“İnfaz listesinde” olan Türk modacı Barbaros Şansal, 1976’dan beri Türk devletinin tehditleriyle karşı karşıya olduğunu söylüyor. Şansal,
“Endişelenmiyorum; yüzleştiğim her şeyden sonra beni öldürmek istiyorlarsa öldürebilirler” dedi. 2017 yılının yılbaşında Şansal, Türk hükümetini eleştirdiği bir video yayınlayarak şu sözleri söyledi; “Onlarca gazeteci cezaevinde, çocuklar cinsel tacize, tecavüze maruz kalırken, yolsuzluk ve rüşvet her yerdeyken, aşırılık yanlıları sokaklarda sana pislik dağıtıyor, sen hala yeni yılı mı kutluyorsun? Ben kutlamıyorum. Kutlamanı rezalet, sefalet ve pislik içinde sürdür. Bokunda boğul Türkiye.”
İstanbul’a Kuzey Kıbrıs işgal hükümetinin İçişleri Bakanlığı tarafından gözaltına alınan ve sınır dışı edilen Şansal, gözaltına alınmadan önce uçuşunda diğer yolcular ve Türk Hava Yolları çalışanlarının saldırısına uğradı. Şansal, “Ben listedeydim, listedeyim ve hep bir listede olacağım” dedi.
Bir Türk Milliyetçisinin Yıkılışı
Erol Ünal, Ülkücü hareketten uzaklaşmasını bir dönüm noktasından ziyade bir dönüm süreci olarak tanımlıyor. “Gençliğimde yıllarca araştırma, okuma ve tartışmadan sonra Türk milliyetçiliğini bıraktım,” dedi. “Ve 20-21 yaşlarındayken İslam’ı bıraktım.”
Türk hükümetinin İstanbul’daki Taksim Gezi Parkı için kentsel gelişim planına yönelik protestolar 2013’te patlak verdiğinde, göstericilere yönelik polis vahşeti binlerce kişinin yaralanmasına neden oldu. “Büyüdüğüm ve bu noktada çok iyi tanıdığım muhafazakar sosyal çevreden koptum,” dedi Ünal. “Bu baskıcı, otoriter gösteriye tanık olduktan sonra hala Erdoğan’ı desteklemeleri, onlarla olan duygusal bağımı tamamen kopardı.”
Ünal, Alman halkının Almanya’daki Türk milliyetçi hareketini biraz daha dikkate almaya başladığına inanıyor. “Ama Alman politikacıların Türk milliyetçilerine neden göz yumduğunu anlayamıyorum,” dedi.”Belki de Almanya’nın milliyetçi ve muhafazakar Türk kesimini seçim öncesi tamamen kaybetmeme stratejisidir bu.”
Bir Türk Jandarma görevlisi, haberimi kınamak için Facebook’tan bana yazarak daha açık bir şekilde ifade etti: “Almanya’daki Ülkücüler temelde teröristtir,” dedi. “Onları iç kargaşa yaratmak için varlar. Ama onların varlığı, Almanya’nın Türkiye’yi desteklemesi gerektiğinin nedenidir.”
, günümüz Türk-Alman gençliği için endişelendiğini söylüyor. “Türkiye’deki milliyetçilik dalgası onları da etkiliyor ve dolayısıyla kendilerini Avrupa ve Almanya’daki toplumdan soyutluyorlar. Kendi kabuklarına çekiliyorlar ve kendilerini yurt dışında Türk milliyetçiliği ile.
“Türk milliyetçiliği ideolojisi içinde yetişmiş birinin, doğduğundan beri kendisine öğretilen zihniyetten çıkması çok zordur. Bunu önlemek gerekir ve bu, eğitimle başlar. Çocukları korkutan milliyetçi, dogmatik bir eğitimden ziyade eleştirel, özgür, barışçıl ve hümanist değerleri öğreten bir eğitim şart.”